Bu sabah tersimden kalktım ve tersimden kalmışken neden yazı yazmayayım dedim ve işte burdayım, bu satırları yazıyorum. Bi önceki yazımda Erasmusun gerçek yüzünden bahsedeceğimi söylemişim, şu an o konuda emin değilim daha farklı şeylerden konuşmak istiyorum ama belli de olmaz, öyle bi psikoloji içindeyim yani. Sanırım önce gezilerim hakkında konuşacağım.
Hatırlıyo musunuz bilmiyorum, Hollanda, Belçika ve İsveç'e gitme durumum vardı. Tabi oraya yazdığım planlar gibi ilerlemedi hiçbi şey bu zaten gezmenin birinci kuralı falan yani.
Eindhoven |
Eindhoven |
Amsterdam |
Amsterdam |
Red Light district, bu sadece minik bi kısmı çünkü çoğu yerinde fotoğraf çekmeniz yasak |
Belçika'ya geçtik sonrasında, ilk şehrimiz Brugge'du. ALLAHIM ŞEHİR HALA AKLIMDAN ÇIKMIYO ÇOK GÜZEL Bİ ŞEHİR. Ama işte yine sorun olarak, ölü. Küçük. Güzel bi arkadaş grubun olduktan sonra efsane yaşanır orda ama. Aklımdasın, Brugge, bebeğim. Kaldığımız hostel de efsaneydi. Özlenecek şehirlerden biri. Sonrasında Brüksel'e geçtik, çok büyük beklentilerle gelmiştim ama resmen meh bi şehir. Kocaman bir MEH. Gitmeseniz çok fazla bi şey kaybetmezsiniz yani. Biz Brüksel'in ghetto taraflarına gittik çoğunlukla, bunun da etkisi olmuş olabilir. Şehrin büyük bi kısmı ghetto bence zaten. Brükselde de redlight district var ama tabi ki bi Amsterdam değil. Hatta karşılaştırılamaz bile.
Brugge |
Brugge |
Brüksel |
Brugge |
Buraların ardından Stockholm'e geçtim ama onu başka bi yazımda anlatmayı düşünüyorum. 19 Haziran'da İstanbul'a geri dönüyorum. Ama bunu bi son olarak düşünmüyorum çünkü 26 Haziranda Viyana'ya uçuyorum! Şimdilik planım Viyana-Bratislava-Bupapeşte-Prag-Milan-Venedik ve ardından belki Balkan turu yaparak eve geri dönmek. Gezimin büyük bi çoğunluğunda tek başıma olucam, bazı kısımlarında Beyza'yla birlikte olucaz diye planladık, bakalım nasıl olucak.
Şimdilik gidiyorum ama yakında tekrardan geri dönmeyi umuyorum. Kendinize iyi bakın.