Nasıl olduğu hakkında neredeyse hiçbir fikrim olmamasına rağmen, yazmaya zaman bulamadım bu 4 ay içerisinde. Ne yapıyorsun bu kadar derseniz, gerçekten hiçbir fikrim yok. Erasmusun ilk aylarındaki o "ABİ HADİ GİTMİYOR MUYUZ CLUBLARA BARLARA?!?!?!?!?" evresi sona erdi. Bir yerden sonra insan bunalıyor o hayattan. Bu yazım, bu blogun en uzun yazılarından biri olmaya daha şimdiden aday çünkü geçirdiğim 4 ayı özetlercesine yazmaya çalışacağım. Bu yazıyı da dersten yazıyorum. Özür dilerim hocam ama içeriği efsane güzel olan bu dersi nasıl bu kadar sıkıcı bir hale getirdiğiniz hakkında hiçbir fikrim yok ve bu yüzden dersinizi kendi işlerimi bitirmek için kullanıyorum çünkü devam zorunluluğunuz var. İyi ki Türkçe bilmiyorsunuz ve bu blogu okuma ihtimaliniz %0,0001. Her neyse, hadi başlayalım!
*Bu 4 ayda nerelere gittim?
İlk gezi planımı oda arkadaşlarımla hazırladım. Rigadan otobüsle Tallinn(Estonya), ardından cruise gemisiyle Helsinki(Finlandiya). Otobüs ve cruise gemisi biletlerimizi 2 hafta öncesinden aldığımız için ikisi de normalden daha ucuza geldi. Üzerinden çok fazla zaman geçtiği için şu an kesin bir fiyat söyleyemeyeceğim ama iki biletin gidiş dönüş ortalama fiyatı 50-60 euro olması gerek. İlk durağımız olan Tallinn'de ortalama 2-3 saatimiz vardı. O süre zarfı içinde hostel bulup 2 gün sonrası için rezervasyon yaptırdık. Kişi başı 12 euro ödedik. Tallinn hakkında ilk görüşlerim fena değildi, Riga'dan daha küçük gibi gözüküyordu benim için. Tallinn'e ilk gittiğimiz gün zamanımız olmadığı için hiçbir şey yapmadık, gemiye binip Helsinkiye geçtik. 4 saat civarı bir gemi yolculuğumuz oldu yanlış hatırlamıyorsam. Daha kısa olanları da vardı fakat daha pahalıydı tabiki. Helsinki aşırı pahalı bir şehir olduğu için couchsurfing kullandık. Helsinki'ye inene kadar couchumuz cevap vermemişti. Tamamen plansız programsız gittik yani. Couchluğumuzu yapan kişi bugüne kadar tanıdığım en değişik insanlardan biri olabilir. Ne iş yaptığını kesin olarak bilmiyorum fakat politikayla ilgili bir iş olma ihtimali yüksek. Sorduğumuz zaman "serbest meslek" tarzı bir cevap almıştık fakat biz Helsinkideyken Rus Konsolosluğunun davetine katıldı vs vs. Aşırı bilgili bir insandı ve Türkiye'yi benden daha çok gezmişti. 3 farklı ülkenin pasaportuna sahipti. 6dan fazla dil biliyordu yanlış hatırlamıyorsam. Bize ren geyiği pişirdi biz oradayken. Böyle insanların hala var olması gelecek hakkındaki düşüncelerimi biraz olsun yumuşatıyor. Helsinki çok hoş ve modern bir şehir ve bir o kadar da pahalı. Kaldığımız 2 gün boyunca couchumuzun yaptığı ren geyiği dışında neredeyse hep Mc Donalds'tan cheeseburger yedik çünkü ülkedeki en ucuz şey oydu.
Oda arkadaşlarım! |
Suomenlinna Adası |
Couchumuzun evinin neredeyse tüm duvarları bunlarla kaplıydı. |
Couchumuzla ren geyiği gecesi! (Tişörte dikkat hahaha) |
Helsinki maceramızın ardından Tallinn'e geri döndük. Tallinn'de 1 gün geçirdik ki gayet yeterli bi süre bu Tallinn için bence. Klasik bir Baltık ülkesi. Letonyadan ekonomik olarak daha güçlü, bunu şehirdeki yapılara ve arabalara baktığınızda hissedebiliyorsunuz. Genel olarak Tallinn hakkındaki yorumum eh. Tallinn'i tam olarak açıklayacak olan kelime eh bence gerçekten. Tam oturuyor. Eh.
Tallinn Old Town |
Hayatımda ilk kez canlı olarak gördüğüm minnoşlar minnoşu sincap |
Yaşasın oda arkadaşları! <3 |
Deli bir Uruguay aşığıyımdır ve hostelin kapısında bu bayrağı görünce delirmiştim |
Baltık ülkelerini bitirdikten sonra sonunda avrupanın göbeği Almanya'ya gitme şansım oldu. Öyle ya da böyle herhangi bir şekilde Erasmus yaptığım sürede gitmek istiyordum ve aldığım bir ders sayesinde sınıfça Almanya'ya gittik. İki gün civarı Almanya'nın küçük minnoş şehri Greifswald'da kaldık. Şehir çok küçük, nüfus çok az olsa da insan gerçekten "gerçek" Avrupa olduğunu hissediyor. Baltık ülkeleriyle karşılaştırılamaz bile. Ardından bir günlüğüne Berlin'e geçtik, Alman Parlamentosunu gezdik ve Angela Merkel'le fotoğraf çekilme şansımız oldu. Berlin'e BA YIL DIM. Aşırı pahalıydı. Kendimi Türkiye'de gibi hissettim. Her yerde Türkçe tabelalar, Türk yemekleri vs. Asıl konuya gelecek olursam, bir keresinde internette, yurtdışında döner yerseniz bir daha Türkiyedeki dönerleri beğenmezsiniz tarzında bir şey okumuştum ve aşırı saçma gelmişti bana AMA HAYATIMDA YEDİĞİM EN GÜZEL DÖNERİ ALMANYADA YEDİM. Acı ama gerçek.
Angela Merkel bbeebbbeeeğğiiiimmmmm!!! |
Şimdi ise sırada Oslo>Varşova>Malmö>Kopenhag>Kaunas var. Bu uçuşların tamamını aşşşırı ucuza aldık ama gideceğimiz ülkeler aşırı pahalı, ne olucak bilmiyorum. 11 günlük bir gezi olucak aşırı heyecanlıyım. Ocağın sonunda başlayıp şubatın başında bitecek.
**************************************************************************
Dersler konusuna gelecek olursam ki hiç gelmek istemiyorum çünkü tüm hayatım boyunca yaşadığım en tembel seneyi yaşıyorum diyebilirim. Yazmam gereken iki tane makale var şu an. Ne bok yiceğimi bilmediğim çokca ders var. İkinci dönemin derslerini bir an önce seçmem gerek. Bakalım görelim neler olucak.
Umarım zaman yaratıp gerçekten yazmaya devam ederim, yazdıkça o zamanları hatırlayıp kendi kendime derin düşüncelere daldım. Döndükten sonra bu satırları okuyup derin depresyona girecekmişim gibi bir his var içimde şu an.
Dersler konusuna gelecek olursam ki hiç gelmek istemiyorum çünkü tüm hayatım boyunca yaşadığım en tembel seneyi yaşıyorum diyebilirim. Yazmam gereken iki tane makale var şu an. Ne bok yiceğimi bilmediğim çokca ders var. İkinci dönemin derslerini bir an önce seçmem gerek. Bakalım görelim neler olucak.
Umarım zaman yaratıp gerçekten yazmaya devam ederim, yazdıkça o zamanları hatırlayıp kendi kendime derin düşüncelere daldım. Döndükten sonra bu satırları okuyup derin depresyona girecekmişim gibi bir his var içimde şu an.
Bana ve yazma şeklime rağmen buraya kadar okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Sevgiyle kalın ve unutmayın insan elindekinin kıymetini kaybedince anlıyor. Ne alaka bilmiyorum ama, evet.
biz okuduk bloğunu. o kadar da düşük bir ihtimal değilmiş demek ki :)
YanıtlaSil